İstanbul’da Gezilecek Yerler
İstanbul, tarihin, doğanın ve kültürün harmanlandığı, dünyanın en büyüleyici şehirlerinden biridir. Bu kadim şehirde, her adımda farklı bir medeniyetin izlerine rastlamak mümkündür. Seyahat severler için İstanbul, keşfetmekle bitmeyecek kadar çok destinasyona sahiptir. Bu yazıda, İstanbul’da mutlaka görülmesi gereken tarihi yerler, parklar, müzeler, kiliseler ve diğer ilgi çekici destinasyonları daha da genişleterek sunuyorum.
Başlıklar
- 1 Tarihi Yerler
- 1.1 Sultanahmet Meydanı
- 1.2 Yerebatan Sarnıcı
- 1.3 Binbirdirek Sarnıcı
- 1.4 Şerefiye Sarnıcı
- 1.5 Dolmabahçe Sarayı
- 1.6 Galata Kulesi
- 1.7 Kız Kulesi
- 1.8 Kapalıçarşı
- 1.9 Mısır Çarşısı
- 1.10 Taksim Meydanı
- 1.11 İstiklal Caddesi
- 1.12 Yıldız Sarayı
- 1.13 Pierre Loti Tepesi
- 1.14 Pera Palace Hotel
- 1.15 Beylerbeyi Sarayı
- 1.16 Rumeli Hisarı
- 1.17 Çemberlitaş Hamamı
- 1.18 Cağaloğlu Hamamı
- 1.19 Kılıç Ali Paşa Hamamı
- 1.20 Yedikule Zindanları
- 1.21 Haydarpaşa Garı
- 1.22 Florya Atatürk Deniz Köşkü
- 1.23 Selimiye Kışlası
- 1.24 Galatasaray Hamamı
- 1.25 Küçüksu Kasrı
- 1.26 Çamlıca Tepesi
- 1.27 Adile Sultan Sarayı
- 1.28 Gazhaneler
- 1.29 İnceğiz Mağaraları
- 1.30 Balat
- 1.31 Anadolu Kavağı
- 1.32 Anadolu Hisarı
- 1.33 Kuzguncuk
- 1.34 Üsküdar
- 1.35 Fişekhane
- 2 Dini Yapılar
- 3 Parklar ve Doğal Alanlar
- 4 Müzeler
- 4.1 Topkapı Sarayı Müzesi
- 4.2 Aya İrini Müzesi
- 4.3 Türk ve İslam Eserleri Müzesi
- 4.4 İstanbul Arkeoloji Müzeleri
- 4.5 İstanbul Oyuncak Müzesi
- 4.6 Pera Müzesi
- 4.7 Sakıp Sabancı Müzesi
- 4.8 Rahmi M. Koç Müzesi
- 4.9 Panorama 1453 Tarih Müzesi
- 4.10 Deniz Müzesi
- 4.11 Madame Tussauds Müzesi
- 4.12 İstanbul Modern Sanat Müzesi
- 4.13 Taksim Cumhuriyet Müzesi
- 4.14 İBB Kültür AŞ Dijital Deneyim Müzesi
- 5 Kiliseler
Tarihi Yerler
Sultanahmet Meydanı
Sultanahmet Meydanı, İstanbul’un tarihi yüreğinde yer alır ve şehrin en canlı ve renkli yerlerinden biridir. Bu meydan, Roma İmparatorluğu döneminde bir hipodrom olarak hizmet vermiş ve Bizans İmparatorluğu sırasında da önemini korumuştur. O dönemlerde At Meydanı olarak da bilinen bu alanda, yerel halk sık sık toplanarak çeşitli etkinlikler düzenlermiş. Günümüzde meydan, Obelisk, Yılanlı Sütun ve Örme Dikilitaş gibi tarihi eserlerle süslenmiş olup, bu eserler zamanında hipodromun ortasını bölen yapılar olarak kullanılmıştır.
Sultanahmet Meydanı, İstanbul’un Tarihi Yarımadası’nda bulunan ve mutlaka ziyaret edilmesi gereken tarihi yapıları bir arada sunar. Burada Topkapı Sarayı, Ayasofya Camii, Aya İrini Müzesi, Yerebatan Sarnıcı ve Binbirdirek Sarnıcı gibi önemli tarihi mekanları keşfedebilirsiniz. Ayrıca, Kumkapı, Sirkeci, Karaköy, Eminönü ve Çemberlitaş gibi çevre semtlere kolayca yürüyerek ulaşabilirsiniz. Sultanahmet Meydanı, aynı zamanda ünlü Sultanahmet köftesini deneyebileceğiniz en iyi yerlerden biridir. Bu meydan, tarih severler için olduğu kadar gastronomi tutkunları için de eşsiz bir durak noktasıdır.
Yerebatan Sarnıcı
Yerebatan Sarnıcı, İstanbul’un tarihi derinliklerine saklanmış bir mücevherdir. 6. yüzyılda Bizans İmparatoru Justinianus tarafından inşa edilen bu büyük yeraltı su deposu, sarayın ve şehir halkının su gereksinimlerini karşılamak amacıyla kullanılmıştır. İstanbul’un fethedilmesinin ardından da uzun bir süre su kaynağı olarak hizmet vermeye devam etmiş. Eski zamanlarda üzerinde Stoa Bazilikası bulunan sarnıç, bu nedenle Bazilika Sarnıcı olarak da adlandırılmış. Ayrıca, suyun içerisinden yükselen etkileyici sütunlar nedeniyle Yerebatan Sarayı olarak da bilinir.
Yerebatan Sarnıcı’nın uzunluğu 140 metre, genişliği ise 70 metre kadardır. Sarnıcın en büyüleyici öğelerinden biri, iki sütunun tabanında yer alan Medusa Başı heykelleridir. Bu heykeller, Roma dönemine aittir ve nasıl oraya geldikleri hala bir sır olarak kalmıştır.
Yenilenen yüzüyle ziyaretçilerini ağırlayan Yerebatan Sarnıcı, modern heykeller ve özenle düzenlenen ışıklandırma sistemiyle tarihi bir atmosfer sunar. Burası, farklı sanat etkinliklerine ev sahipliği yaparak İstanbul’un kültürel yaşamında önemli bir yer tutar. Bu etkileyici yeraltı dünyası, hem tarih meraklılarına hem de sanatseverlere unutulmaz deneyimler vaat eder.
Binbirdirek Sarnıcı
Binbirdirek Sarnıcı, İstanbul’un tarihi dokusuna entegre edilmiş etkileyici bir yapıdır. İstanbul’un ikinci en büyük su deposu olan bu sarnıç, 212 orijinal sütun ile desteklenmektedir ve 3584 metrekarelik bir alanı kaplar. Günümüzde Binbirdirek Sarnıcı, özellikle ışık ve lazer gösterileriyle ziyaretçilere unutulmaz bir deneyim sunar.
Eski dönemlerde şehrin su ihtiyacını karşılamak üzere kullanılan bu yapı, tarih boyunca çeşitli restorasyonlar geçirerek günümüze ulaşmıştır. Sarnıcın iç mekanı, büyüleyici sütunlar ve dramatik ışıklandırmalar ile ziyaretçilere adeta bir zaman yolculuğu yapma fırsatı sunuyor. Binbirdirek Sarnıcı, tarihi zenginliği ve modern gösteri teknikleriyle harmanlanarak İstanbul’un kültürel mirasını ziyaretçilerine aktarmakta olan canlı bir mekândır.
Şerefiye Sarnıcı
Şerefiye Sarnıcı, İstanbul’un en kadim su depolarından biri olarak bilinir ve 1.600 yıllık geçmişiyle şehrin tarihine tanıklık etmektedir. Yaklaşık 24 metre genişliğinde ve 40 metre uzunluğunda olan bu tarihi yapı, Osmanlı döneminde bulunduğu mahalle adını alarak Şerefiye Sarnıcı olarak anılmaktadır. Bugün, Şerefiye Sarnıcı, gelişmiş 360 derece projection mapping teknolojisi ile donatılmış bir atmosfer sunarak ziyaretçilerini etkilemektedir.
Bu sarnıç, iç mimarisinde göz alıcı detaylara sahip olup, ziyaretçilere İstanbul’un Fethi ve Mustafa Kemal Atatürk’ün izlerini taşıyan bir gösteri sunar. Bu gösteri, tarihi ve teknolojiyi bir araya getirerek ziyaretçilere hem görsel hem de duygusal bir deneyim sağlar. Şerefiye Sarnıcı’nı ziyaret etmek, İstanbul’un derin tarihine dokunmanın yanı sıra bu büyüleyici görsel şöleni deneyimleme fırsatı sunar.
Dolmabahçe Sarayı
Dolmabahçe Sarayı, İstanbul’un Boğaz kıyısında yer alır ve Türk tarihi için özel bir öneme sahiptir. Sultan Abdülmecit tarafından 1856 yılında Avrupai bir tarzda inşa ettirilen bu görkemli yapı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatını kaybettiği yer olarak bilinir. Dolmabahçe Sarayı, bu yönüyle İstanbul’un en duygusal ziyaret noktalarından biridir.
Saray, 285 oda, 26 salon, 6 hamam ve 68 tuvalet içermektedir. Padişah Abdülmecit, bu sarayı öylesine büyük bir ihtişamla yaptırmış ki, maliyeti oldukça yüksek olmuş ve padişah bu muazzam sarayda sadece 5 yıl yaşayabilmiştir. Abdülmecit’ten sonraki padişahlar ve Türkiye Cumhuriyeti’nin erken dönemlerinde de farklı amaçlarla kullanılan saray, Cumhuriyet’in modern yüzünü temsil etmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk, 10 Kasım 1938’de sarayın 71 numaralı odasında vefat etmiştir. Bu oda, Atatürk’ün kişisel eşyalarıyla birlikte ziyaretçilere açıktır ve onun mirasını yakından hissetmek isteyenler için çok özel bir yerdir. Dolmabahçe Sarayı’nı ziyaret etmek, hem tarihi bir keşif hem de bir anma anı yaşamak anlamına gelir.
Galata Kulesi
Galata Kulesi, İstanbul’un en ikonik yapılarından biri olarak şehrin siluetine damgasını vurur. Bizans İmparatoru Justinianos’un isteği üzerine 500’lü yıllarda inşa edilen kule, dünyanın en eski kuleleri arasında yer alır. 1340’larda alınan mevcut görünümüyle tarih boyunca birçok kez yangın ve deprem gibi doğal afetlere maruz kalmış, ancak her defasında yeniden restore edilerek günümüze kadar ulaşmıştır. Son büyük onarımı 1967 yılında yapılan kule, Karaköy semtinin canlı atmosferi ile ziyaretçilere eşsiz bir deneyim sunar.
Galata Kulesi, sürekli olarak yoğun turist akınına uğrar ve özellikle güneşli günlerde kulenin etrafında uzun kuyruklar oluşur. Kule, İstanbul’a gelen her ziyaretçinin mutlaka görmek isteyeceği yerlerden biridir ve şehrin tarihini, kültürünü ve muhteşem manzaralarını keşfetmek için mükemmel bir başlangıç noktasıdır.
Kız Kulesi
Kız Kulesi, İstanbul’un Üsküdar ilçesi Salacak sahilinde yer alır ve şehrin en büyüleyici simgelerinden biridir. Tarihi çok eski zamanlara dayanan bu yapı hakkında kesin bir inşa tarihi olmamakla birlikte, bazı kaynaklar kuledeki ilk yapılaşmanın M.Ö. 341 yılında başladığını belirtir. Kız Kulesi, tarih boyunca Damalis ve Leandros gibi farklı isimlerle anılmıştır. Damalis, bir efsaneye göre Atina Kralı Kharis’in eşi olup, ölümü üzerine adının verildiği sahile gömülmüştür. Ayrıca Bizans döneminde Arcla, yani “küçük kale” anlamında kullanılmış bir isimle de bilinmiştir.
İstanbul’un fethedilmesinin ardından mevcut yapı yıkılarak yerine ahşap bir kule inşa edilmiş, ancak yangın gibi nedenlerle dayanıklılığı sınırlı kalmıştır. 1725 yılında ise yangınlara daha dayanıklı olacak şekilde yeniden inşa edilmiştir.
Kız Kulesi, tarih boyunca vergi toplama noktası, savunma kalesi, karantina hastanesi ve radyo istasyonu gibi çeşitli amaçlar için kullanılmıştır. Günümüzde ise, romantik akşam yemekleri, evlilik teklifleri ve özel kutlamalar için en tercih edilen mekanlardan biri haline gelmiştir. Aynı zamanda bir müze ve restoran olarak işletilen Kız Kulesi, Salacak’tan kalkan düzenli tekne seferleriyle kolayca ulaşılabilen, İstanbul’un en romantik duraklarından biridir.
Kapalıçarşı
Kapalıçarşı, İstanbul’un tarih kokan sokaklarında yer alan ve Türkiye’nin kültürel zenginliklerini sergileyen bir alışveriş cennetidir. Beyazıt semtinde bulunan bu büyük çarşı, yabancılar tarafından Grand Bazaar olarak da bilinir ve Fatih Sultan Mehmet döneminde, yaklaşık 550 yıl önce inşa edilmiştir. Başlangıçta Osmanlı İmparatorluğu’nun gelirlerini artırmak amacıyla kurulan Kapalıçarşı, zamanla büyüyerek bölgenin en önemli ticaret merkezlerinden biri haline gelmiştir.
Dünyanın en eski ve en büyük alışveriş merkezlerinden biri olan Kapalıçarşı, 45.000 metrekarelik alanıyla adeta bir alışveriş şehri gibidir. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi başta olmak üzere pek çok seyahat kitabında anılan çarşı, yaklaşık 4000 dükkanıyla ziyaretçilere eşsiz bir deneyim sunar. Özellikle kuyumcularıyla ünlü olan Kapalıçarşı’da ayrıca baharatlar, halılar, kilimler ve çeşitli kumaşlar bulabilirsiniz.
Kapalıçarşı’yı ziyaret etmek, sadece alışveriş yapmak için değil, aynı zamanda İstanbul’un tarihine dokunmak ve eski zamanların atmosferini solumak için de benzersiz bir fırsattır. Bu tarihi mekanda dolaşmak, zengin kültürel geçmişin izlerini takip etmek ve çarşının renkli kalabalığı arasında kaybolmak, İstanbul ziyaretinizin unutulmaz anları arasında yer alacaktır.
Mısır Çarşısı
Mısır Çarşısı, İstanbul’un Eminönü semtinde yer alır ve Kapalıçarşı’dan sonra şehrin tarihi dokusunu en iyi yansıtan yerlerden biri olarak kabul edilir. 17. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun ticaret merkezlerinden biri olarak kurulan bu çarşı, başlangıçta Yeni Camii kompleksinin bir parçası olarak inşa edilmiş ve ilk yıllarında Yeni Çarşı ya da Valide Çarşısı olarak adlandırılmıştır. Zamanla, özellikle Mısır’dan ithal edilen baharatlar ve çaylar burada satılmaya başladıkça, çarşı bugünkü ismini almıştır.
İstanbul’un en canlı noktalarından birinde bulunan Mısır Çarşısı, hem yerel halkın hem de turistlerin uğrak yeridir. Burası, renkli tezgahları, egzotik baharat kokuları ve çeşit çeşit ürünleriyle ziyaretçilere eşsiz bir alışveriş deneyimi sunar. İstanbul’un en işlek yerlerinden biri olan Eminönü’nde konumlanması, Mısır Çarşısı’na ulaşımı son derece kolay kılar. İster yerel bir İstanbullu olun ister bir turist, bu çarşının zengin tarihini ve canlı atmosferini keşfetmek İstanbul ziyaretinizin en önemli duraklarından biri olacaktır.
Taksim Meydanı
Taksim Meydanı, İstanbul’un simge mekanlarından biri olarak, Sultanahmet Meydanı’ndan sonra şehrin en bilinen yerlerinden biridir. Meydan, İstanbul’un en yoğun ve dinamik noktalarından biri olarak, geniş bir daire şeklinde düzenlenmiş ve merkezinde Cumhuriyet Anıtı yer alır. 1928 yılında dikilen bu anıt, Türkiye’nin modern tarihini simgeler; bir yüzü Kurtuluş Savaşı’nı, diğer yüzü ise Cumhuriyet’in ilanını temsil eder. Anıtın Kurtuluş Savaşı’nı anlatan tarafında Mustafa Kemal Atatürk, askerleri ile birlikte yer alırken, Cumhuriyet’in ilan edildiği yüzünde ise İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak gibi önemli figürler sivil kıyafetlerle tasvir edilmiştir.
Taksim Meydanı ayrıca, ikonik retro tramvayı ile de ünlüdür. Yaz günlerinde meydanın çevresinde dolaşan bu nostaljik tramvay, hem yerel halkın hem de turistlerin ilgisini çeker. Taksim, modern İstanbul’un kalbi olarak, kültürel etkinlikler, sanat gösterileri ve sosyal toplanmalar için de popüler bir buluşma noktasıdır. Bu meydan, İstanbul’un sosyal ve kültürel yaşamının can damarı olarak kabul edilir ve şehrin tarihini, kültürünü ve dinamizmini ziyaretçilere yansıtan bir yerdir.
İstiklal Caddesi
İstiklal Caddesi, İstanbul’un Beyoğlu semtinde yer alır ve şehrin en ikonik ve hareketli arterlerinden biridir. Taksim Meydanı’ndan başlayıp tarihi Tünel bölgesine kadar uzanan bu cadde, 19. yüzyılda modern bir görünüm kazanmıştır. Sultan Abdülaziz döneminde, Paris’in ünlü caddelerini anımsatan estetiğiyle tanınan İstiklal Caddesi, o dönemde “Grande Rue de Pera”, “Büyük Cadde” ve “Cadde-i Kebir” gibi isimlerle anılmıştır. 20. yüzyılın başlarında Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte “İstiklal Caddesi” adını almış ve bu isimle anılmaya başlamıştır.
20. yüzyılda kültürel etkinlik alanları, sinemalar, sanat galerileri ve otellerle zenginleşen cadde, günümüzde de İstanbul’un can damarlarından biri olmaya devam etmektedir. İstiklal Caddesi’nde yürürken, Casa Botter, Grand Pera ve Madame Tussauds gibi ünlü yerleri, ayrıca Atlas Pasajı, Meşher ve Narmanlı Han gibi tarihi yapıları keşfedebilirsiniz. Her gün ve her saat canlı olan bu cadde, ziyaretçilere tarihi dokusu ve modern kültürel yaşamı arasında benzersiz bir deneyim sunar.
Yıldız Sarayı
Yıldız Sarayı, İstanbul’un tarihî yapılarından biri olup, II. Abdülhamit döneminde Osmanlı Devleti’nin yönetim merkezi olarak önemli bir rol oynamıştır. Bu zarif saray, III. Selim’in annesi Mihrişah Sultan tarafından inşa ettirilmiş ve II. Abdülhamit’in yaşadığı süre zarfında sarayın genişletilmesi ve iç dekorasyonu konusunda büyük bir titizlik gösterilmiştir. II. Abdülhamit’in yönlendirmesiyle saraya Küçük Mabeyn Köşkü, Çit Kasrı ve Güvercinlik Binası gibi ek binalar katılmıştır.
Saray, beş yüz bin metrekarelik geniş bir alana yayılır ve bu büyüklüğü ile dikkat çeker. Ayrıca, II. Abdülhamit döneminde kültürel aktiviteler için özel alanlar da eklenmiştir. Bu alanlar arasında bir basımevi, fotoğraf atölyesi, tiyatro ve müzik stüdyosu bulunur, bu da sarayı bir kültür merkezine dönüştürmüştür. Yıldız Sarayı, bu zengin kültürel mirası ve estetik mimarisiyle, Osmanlı tarihine ışık tutan önemli bir mekândır.
Pierre Loti Tepesi
Pierre Loti Tepesi, İstanbul’un en büyüleyici manzara noktalarından biri olarak bilinir ve şehrin Haliç bölgesine hakim panoramik görüntüsüyle dikkat çeker. Tepenin adı, 19. yüzyılda İstanbul’a gelip burada zaman geçiren ve sık sık bu tepeye çıkan Fransız yazar Julien Viaud’dan gelir. Viaud, Pierre Loti takma adını kullanırdı ve sık sık ziyaret ettiği kafeden dolayı tepeye bu isim verilmiştir.
Pierre Loti Tepesi’ne ulaşım, Eyüp Sultan Camii yakınından kalkan teleferik ile sağlanır. Bu teleferik yolculuğu sırasında, İstanbul’un eşsiz manzaralarını havadan gözlemleme şansı bulabilirsiniz. Tepede, sabah kahvaltısının tadını çıkarabileceğiniz veya gün batımında çay eşliğinde manzaranın keyfini sürebileceğiniz çeşitli restoranlar bulunmaktadır. Bu özel yer, hem yerel halkın hem de turistlerin uğrak noktasıdır ve İstanbul’daki bir gezinin vazgeçilmez duraklarından biridir.
Pera Palace Hotel
Pera Palace Hotel, İstanbul’un tarihi ve kültürel dokusuna derinlemesine katkıda bulunan özel bir yapıdır. Alexandre Vallaury tarafından tasarlanan bu zarif otel, başta Orient Express yolcularını ağırlamak üzere kurulmuş ve zaman içinde Mustafa Kemal Atatürk, Agatha Christie gibi birçok ünlü ismi misafir etmiştir. Bu nedenle Pera Palace, sadece bir otel olmanın ötesinde, aynı zamanda İstanbul’un tarihine tanıklık eden bir simge olarak kabul edilir.
Bugün hala aktif olarak otel olarak hizmet veren Pera Palace, aynı zamanda bir müze işlevi görür. Özellikle, Atatürk’ün de konakladığı ve adına atfedilen 101 numaralı oda, Atatürk Müze Odası olarak ziyaretçilere açıktır. Bu oda, Atatürk’ün kişisel eşyaları ve otelin tarihine dair eserlerle donatılmıştır, ziyaretçilere otelin ve Atatürk’ün mirasını daha yakından deneyimleme fırsatı sunar. Pera Palace Hotel’i ziyaret etmek, geçmişin izlerini sürmek ve İstanbul’un entelektüel mirasına dokunmak için benzersiz bir fırsattır.
Beylerbeyi Sarayı
Beylerbeyi Sarayı, İstanbul’un Boğaziçi kıyılarında yer alan zarif bir yapıdır. Sultan Abdülaziz döneminde, padişahların yazlık sarayı olarak kullanılmak üzere inşa edilmiş olan bu saray, Sarkis Balyan tarafından tasarlanmıştır. Yapıldığı dönemde, Alman İmparatoru ve Fransa Kraliçesi gibi dönemin önemli devlet adamlarını ağırlamış olan saray, barok tarzda dış mimarisiyle göz kamaştırır.
İç mekânında ise Sultan Abdülaziz’in özellikle denizcilikle ilgili tutkuları etkili olmuş ve bu sevda, dekorasyonda denizcilik motifleriyle kendini göstermiştir. Beylerbeyi Sarayı, hem mimarisi hem de tarihi önemiyle İstanbul’un en dikkat çekici yapılarından biri olarak kabul edilir ve ziyaretçilere Osmanlı döneminin ihtişamını ve estetiğini yansıtan benzersiz bir deneyim sunar.
Rumeli Hisarı
Rumeli Hisarı, İstanbul’un Boğaziçi kıyılarında, Anadolu Hisarı’nın tam karşısında stratejik bir konumda yer alır. Fatih Sultan Mehmet tarafından, İstanbul’u fethetmeden önce şehre gelebilecek yardımları kesmek amacıyla 1452 yılında inşa ettirilmiştir. İnşa süreci Mart ayında başlamış ve kısa bir sürede, 300 usta ile 800 işçinin çalışmasıyla tamamlanmıştır. Üç büyük kulesi ve güçlü surlarıyla dikkat çeken hisar, Boğaziçi’nin en dar noktasında konumlanarak, bu adıyla da anılmasına neden olmuş “Boğazkesen” adını almıştır.
Fetihten sonra stratejik önemini yitiren Rumeli Hisarı, günümüzde bir müze olarak ziyaretçilere açıktır. İçerisinde fetih dönemine ait toplar ve gülleler sergilenmekte, ayrıca açık hava konserleri gibi kültürel etkinliklere ev sahipliği yapılmaktadır. Hisarın sunduğu etkileyici İstanbul manzarası eşliğinde, bir konser deneyimi yaşamak, ziyaretçilere hem tarihi hem de kültürel bir zenginlik sunar.
Çemberlitaş Hamamı
Çemberlitaş Hamamı, İstanbul’un en eski ve en ünlü hamamlarından biri olarak, şehrin tarihine ışık tutar. Bu hamamın inşası, III. Murat’ın annesi Nurbanu Valide Sultan’ın emriyle ünlü Osmanlı mimarı Mimar Sinan tarafından gerçekleştirilmiş olduğu düşünülür. Çemberlitaş Hamamı, İstanbul’un kalbinde yer alır ve özellikle Türk hamamı kültürünü deneyimlemek isteyen yabancı turistler için popüler bir duraktır.
Hamamda, geleneksel Türk hamamı ritüellerinin yanı sıra, kil maskesi ve aromaterapi masajı gibi modern spa hizmetleri de sunulmaktadır. Ziyaretçilere kese, sabun, şampuan, havlu, terlik ve peştemal gibi temel ihtiyaçlar sağlanır. İstanbul’un yoğun temposundan bir mola vermek ve seyahatin yorgunluğunu atmak için Çemberlitaş Hamamı’nda bir gün geçirmek, hem bedenen hem de ruhen yenilenmek için mükemmel bir fırsat sunar. Bu tarihi hamam, şehrin zengin kültürel mirasını yaşamak ve özgün bir deneyim elde etmek isteyenler için ideal bir seçenektir.
Cağaloğlu Hamamı
Cağaloğlu Hamamı, İstanbul’un tarihi ve kültürel mirasını temsil eden özel bir mekândır. 1741 yılında inşa edilen bu hamam, İstanbul’un en büyük çifte hamamı olarak tanınır ve hem erkekler hem de kadınlar için ayrı giriş kapılarına sahiptir. Kadınlar için Hamam Sokağı’ndan, erkekler için ise ana yoldan girilebilir. Ünü sadece Türkiye sınırlarını aşmakla kalmayıp, Cağaloğlu Hamamı, New York Times tarafından hazırlanan “Ölmeden Önce Görülmesi Gereken 1000 Yer” listesine dahi girmiştir.
Cağaloğlu Hamamı’nda sunulan özel hizmet paketleri arasında “İstanbul Rüyası”, “Tepeden Tırnağa”, “Lüks Osmanlı Servisi” ve “I. Sultan Mahmut” gibi seçenekler bulunur. Bu paketler, geleneksel hamam ritüelleri ile modern spa hizmetlerini birleştirerek ziyaretçilere hem tarihi hem de lüks bir deneyim sunar. Kubbe çatısı altında, Osmanlı mimarisinin zarafetini yansıtan bu mekan, İstanbul ziyaretiniz sırasında kesinlikle yaşamanız gereken otantik bir deneyim sunar.
Kılıç Ali Paşa Hamamı
Kılıç Ali Paşa Hamamı, İstanbul’un Tophane semtinde yer alan ve şehrin denizcilik tarihine derinlemesine bağlı bir yapıdır. Osmanlı donanmasının güçlü komutanlarından, aslen İtalyan olan Giovanni Dionigi Galeni, bilinen adıyla Kılıç Ali Paşa’nın adını taşıyan bu hamam, Mimar Sinan’ın ustalık eserlerinden biridir. Geniş ve gün ışığı alan kubbesiyle dikkat çeken yapı, ziyaretçilere görsel bir şölen sunar.
Yedi yıllık kapsamlı bir restorasyon sürecinin ardından kapılarını tekrar açan Kılıç Ali Paşa Hamamı, kadın ve erkek ziyaretçilere farklı zaman dilimlerinde hizmet vermektedir. İstanbul’da geçireceğiniz bir günü bu tarihi hamamda geleneksel Türk hamamı keyfi ve rahatlatıcı masaj hizmetleriyle taçlandırmak, hem bedensel hem de ruhsal bir yenilenme sağlayacaktır. Eğer İstanbul’a yolu düşenler için otantik ve dinlendirici bir deneyim arayışında iseniz, Kılıç Ali Paşa Hamamı mükemmel bir seçenek olabilir. Bu eşsiz hamamda, tarihi atmosferin içinde kendinizi şımartabilir ve şehrin yoğun temposundan bir mola verebilirsiniz.
Yedikule Zindanları
Yedikule Zindanları, İstanbul’un tarihi yapıları arasında hem çarpıcı bir atmosfer sunan hem de Türkiye’nin en eski açık hava müzelerinden biri olarak öne çıkar. İsmi “Yedi Kule Hisarı” olarak da bilinen bu yapı, gözlem kulesi görünümüyle dikkat çeker. Bizans döneminde başlangıçta yalnızca dört kule ile inşa edilmiş olan bu yapı, İstanbul’un fethinden sonra eklenen üç kule ile bugünkü yedi kuleli formuna kavuşmuş ve adını buradan almıştır.
Başlangıçta, Bizans İmparatorluğu döneminde, ziyaretçi krallar ve diğer ünlü misafirleri ağırlamak amacıyla kullanılan bu yapı, zamanla daha karanlık bir üne kavuşmuş. Özellikle işkenceleriyle anılan zindanlar, ziyaretçilere adeta bir zaman yolculuğu sunuyor. Yedikule Zindanları’nı gezmek, İstanbul’un hem Bizans hem de Osmanlı dönemlerine ait tarihi dokusunu ve iki farklı kültürün izlerini keşfetme fırsatı verir. Bu mekânın ilginç ve hüzünlü atmosferi, tarih meraklıları için kaçırılmayacak bir deneyim sunar.
Haydarpaşa Garı
Haydarpaşa Tren Garı, İstanbul’un Anadolu Yakası’nda, tarihi ve mimari açıdan önemli bir yapıdır. Sultan II. Abdülhamit döneminde, İstanbul ile Bağdat arasındaki demiryolu hattının başlangıç noktası olarak inşa edilen bu gar, 1908 yılında hizmete açılmıştır. Yıllar içinde birkaç kez zarar gören yapı, 2010 yılında büyük bir yangınla ciddi hasar almış ve çatısı ile 4. katı kullanılamaz hale gelmiştir. Bu yangından sonra tren seferleri büyük oranda durdurulmuş, 2013 yılında banliyö seferleri de sona ermiş ve geniş çaplı restorasyon çalışmalarına başlanmıştır.
Restorasyon çalışmaları halen tamamlanmamış olan Haydarpaşa Garı, şu an için ziyaretçilere açık değildir. Ancak İstanbul’un Anadolu yakasından Avrupa yakasına geçerken kullanılan vapurlardan garın görkemli mimarisini izlemek mümkündür. Haydarpaşa Garı, neoklasik ve oryantal unsurların bir araya geldiği etkileyici cephesiyle, İstanbul Boğazı’nın simgesel yapılarından biri olarak kabul edilir ve kent siluetine önemli bir katkı sağlar.
Florya Atatürk Deniz Köşkü
Florya Atatürk Deniz Köşkü, İstanbul’un Florya semtinde, Yeşilköy ve Küçükçekmece arasında yer alır ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün yazlık ikametgahı olarak ün kazanmıştır. 19. yüzyılda avcıların tercih ettiği bir bölge olan Florya, Atatürk’ün buraya olan ilgisi sayesinde popüler bir yazlık semt haline gelmiştir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Atatürk’ün bu bölgeye olan sevgisini fark ederek, Mimar Seyfi Arkan’a burada bir köşk inşa etme görevi vermiştir.
1936 yılında tamamlanan bu köşk, Atatürk tarafından sıkça kullanılmış ve birçok önemli konuğunu ağırlamıştır. Günümüzde “Florya Atatürk Deniz Köşkü” olarak bilinen bu yapı, çevresindeki doğal güzellikleri ve deniz manzarası ile dikkat çeker. Ayrıca, köşkün bulunduğu alanda halk arasında “Florya Atatürk Ormanı” olarak da anılan geniş bir yeşil alan ve manzaralı restoranlar bulunmaktadır. Florya Atatürk Deniz Köşkü’nü ziyaret ederek hem tarihi bir atmosferi deneyimleyebilir hem de çevresindeki restoranlarda keyifli bir akşam yemeği yiyebilirsiniz.
Selimiye Kışlası
Selimiye Kışlası, İstanbul’un tarihi yapılarından biri olup, III. Selim tarafından Nizam-ı Cedid askerleri için ilk olarak inşa edilmiştir. Ancak ilk yapılan ahşap kışla, yeniçeri isyanlarına dayanamayarak yıkılmıştır. Bunun üzerine II. Mahmut, kışlanın taş ve tuğla kullanılarak yeniden inşa edilmesi görevini Krikor Balyan’a vermiştir. Yeniden yapılan bu kışla, 1854 yılında gerçekleşen Kırım Savaşı sırasında asker hastanesi olarak kullanılmıştır. Bu dönemde, hastanede görev yapan hemşireler arasında Florence Nightingale de yer almıştır. Nightingale, hasta bakımı konusunda gösterdiği üstün çaba ve özveri ile tanınmış ve bu çabaları sonucunda İngiltere tarafından Liyakat Nişanı ile ödüllendirilmiştir.
Florence Nightingale’in anısına, Selimiye Kışlası içerisinde bir müze kurulmuştur. Günümüzde kışla, hem Florence Nightingale Müzesi’ni hem de Selimiye Askeri Okul Müzesi’ni barındırarak ziyaretçilere açıktır. Kışlanın gece görünümü ise, ışıklar altında tarihi mimarisinin etkileyici bir manzara sunmasıyla bilinir. Bu müzeler, hem tarihi hem de sağlık bilimleri açısından önemli bilgiler sunarak ziyaretçilere unutulmaz deneyimler yaşatır.
Galatasaray Hamamı
Galatasaray Hamamı, 1481 yılında II. Bayezid döneminde inşa edilen ve Osmanlı dönemine ait klasik hamam mimarisini yansıtan tarihi bir yapıdır. Geleneksel Osmanlı hamamlarının karakteristik özelliklerine sahip olan Galatasaray Hamamı, üç ana bölümden oluşur: soğukluk (soyunma odası), sıcaklık (ısınma odası) ve hararet (kese ve yıkama odası). Bu bölümler, hamam deneyimini kusursuz bir şekilde yaşatmak üzere tasarlanmıştır.
Hamamın iç dekorasyonu, renkli seramikler, zarif desenler ve estetik detaylarla zenginleştirilmiş olup, geleneksel Osmanlı mimarisinin güzelliklerini sergiler. Zaman içinde çeşitli onarımlar görerek günümüze kadar korunmuş olan Galatasaray Hamamı, bugün de hem yerli hem de yabancı ziyaretçilere hizmet vermeye devam ediyor. İstanbul’un kalbinde yer alan bu hamam, otantik bir Türk hamamı deneyimi sunmak isteyenler için ideal bir mekandır.
Küçüksu Kasrı
Küçüksu Kasrı, İstanbul Boğazı’nın kıyısında yer alan zarif bir yapıdır. Sultan I. Mahmut tarafından 1752 yılında Göksu Deresi’nin kıyısına yaptırılan ahşap konak, padişahların mesire alanlarında dinlenmek için kullandığı bir mekan olarak uzun yıllar hizmet vermiştir. Ancak zamanla ahşap yapının yıpranması üzerine, Sultan Abdülmecit bu konak yerine Batı mimarisine uygun olarak Küçüksu Kasrı’nı inşa ettirmiştir.
Beykoz’da yer alan ve Göksu Kasrı olarak da bilinen Küçüksu Kasrı, zarif mimarisi ve Boğaz’a nazır manzarası ile dikkat çeker. Üsküdar’dan hareket eden otobüslerle ulaşılabilen kasır, ziyaretçilere hem tarihi bir atmosfere tanıklık etme fırsatı sunar hem de çevresindeki kafeteryalarda Boğaz manzarası eşliğinde çay ve kahve içme imkanı sağlar. Hem tarihi hem de doğal güzellikleriyle Küçüksu Kasrı, İstanbul’un keşfedilmesi gereken köşelerinden biridir.
Çamlıca Tepesi
Çamlıca Tepesi, İstanbul’un Anadolu Yakası’nda, şehri panoramik olarak izleyebileceğiniz en muhteşem noktalardan biridir. Marmara Denizi, Haliç, Prens Adaları ve Karadeniz’e kadar uzanan geniş bir manzaraya sahip olan bu tepe, Büyük Çamlıca Tepesi ve Küçük Çamlıca Tepesi olarak ikiye ayrılır. Büyük Çamlıca Tepesi, deniz seviyesinden 268 metre yükseklikte yer alırken, Küçük Çamlıca Tepesi 230 metre yükseklikte bulunur.
Küçük Çamlıca Tepesi’nde, Küçük Çamlıca Korusu’nu, Cihannüma ve Topkapı Köşkleri’ni keşfedebilirsiniz. Büyük Çamlıca Tepesi’nde ise Nurbaba Tekkesi’ni ziyaret etmek ve İstanbul’un Cumhuriyet tarihindeki en büyük camisi olan Çamlıca Camii’ni görmek kesinlikle önerilir. Ayrıca, Beltur’un Çamlıca Tepesi’nde işlettiği restoranda, İstanbul’un eşsiz manzarası eşliğinde güzel bir yemekle gününüzü taçlandırabilirsiniz. Çamlıca Tepesi, tarihi ve doğal güzellikleriyle İstanbul’un en huzur verici noktalarından biridir.
Adile Sultan Sarayı
Adile Sultan Sarayı, İstanbul’un en özel yapılarından biri olup, Sultan Abdülmecit tarafından kız kardeşi Adile Sultan’a hediye edilmiştir. Osmanlı hanedanındaki ilk ve tek kadın divan şairi olan Adile Sultan, bu sarayda uzun yıllar yaşamış ve ölmeden önce sarayı bir kız okulu olarak kullanılmak üzere devlete bağışlamıştır. Saray, bir dönem yatılı okul olarak hizmet vermiş, ancak bir yangında zarar gördükten sonra kapsamlı restorasyon çalışmaları ile yeniden ayağa kaldırılmıştır.
Adile Sultan Sarayı, Türk sinemasının unutulmaz filmleri arasında yer alan Hababam Sınıfı filmlerinin çekildiği yer olmasıyla da ünlüdür. Filmlerin çekimlerinin ardından sarayın içine Hababam Sınıfı Müzesi eklenmiş ve bu tarihi mekan, film severler için nostaljik bir ziyaret noktası haline gelmiştir. Eğer bu kült filmi seviyorsanız, Adile Sultan Sarayı’nı ve içerisindeki müzeyi ziyaret ederek hem tarihi atmosferi hem de filmle ilgili anıları keşfetme fırsatını kaçırmamalısınız.
Gazhaneler
İstanbul’un restorasyon çalışmaları hızla devam ederken, şehrin tarihi gazhaneleri de yeniden canlandırılan mekanlar arasında yer alıyor. İstanbul’un farklı bölgelerindeki gazhaneler, özenle restore edilerek kullanıma açıldı ve kültürel yaşamın önemli merkezleri haline geldi. Bu gazhaneler arasında Kadıköy Müze Gazhane, Hasanpaşa Gazhanesi ve Yedikule Gazhanesi öne çıkan favoriler arasında yer alıyor.
Gazhanelerin içerisinde kütüphaneler, kafeler ve konferans salonları bulunuyor. Aynı zamanda bu mekanlarda çeşitli kültür ve sanat etkinlikleri de düzenleniyor. İstanbul’un tarihi ve modern kültürünü buluşturan bu alanlar, hem yerli halk hem de turistler için cazip birer kültür merkezi haline gelmiş durumda.
İnceğiz Mağaraları
İnceğiz Mağaraları, Türk sinemasının vazgeçilmez setlerinden biri olarak bilinir ve özellikle kamp yapmayı sevenlerin sıklıkla tercih ettiği bir yerdir. 5000 yıllık bir geçmişe sahip olan bu mağaraların en dikkat çekici özelliği, insan eliyle yapılmış olmalarıdır. Bir dönem yaşam alanı olarak kullanılan mağaralar, İstanbul’un ilk apartmanı olarak da anılmaktadır. Mağaraların tarihi dokusu ve büyüleyici atmosferi, doğa ve tarih meraklıları için eşsiz bir keşif sunar.
İnceğiz Mağaraları’ndan elde edilen arkeolojik buluntular, İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir. Bu tarihi alan, hem sinema tutkunları hem de tarih ve doğa meraklıları için İstanbul’un görülmesi gereken önemli yerlerinden biridir.
Balat
Balat, İstanbul’un zengin kültürel mozaiğinin en iyi yansıtıldığı semtlerden biridir. Fatih ilçesine bağlı olan bu tarihi bölge, geçmişten günümüze farklı kültürlerden pek çok insana ev sahipliği yapmıştır, bu da Balat’ın çok kültürlü yapısının temelini oluşturur. Semt, rengarenk evleri, dar sokakları ve farklı inançlara ait dini yapılarıyla ünlüdür. İstanbul geziniz sırasında mutlaka ziyaret etmeniz gereken bu semt, şehrin tarihi dokusunu ve çeşitliliğini gözler önüne serer.
Balat’ı keşfederken, sayıları giderek artan üçüncü nesil kahvecilerde eşsiz kahve kokusuna kendinizi bırakabilir, rengarenk sokaklarda harika fotoğraflar çekebilirsiniz. Ayrıca, semtin farklı kültürlerden izler taşıyan hediyelik eşyalarından sevdiklerinize hediyeler alabilirsiniz. Balat’a gelmişken, Ortodoks Patrikhanesi, Kırmızı Mektep ve Merdivenli Yokuş gibi ikonik noktaları ziyaret etmeyi de ihmal etmeyin. Balat, tarih, kültür ve renkli sokakların iç içe geçtiği eşsiz bir semt olarak İstanbul’un en büyüleyici köşelerinden biridir.
Anadolu Kavağı
Anadolu Kavağı, İstanbul’un Anadolu Yakası’nda, Beykoz ilçesine bağlı huzurlu ve sakin bir balıkçı kasabasıdır. Özellikle yaz aylarında hem yerli halk hem de turistler tarafından sıkça ziyaret edilir. İstanbul’un gürültüsünden uzaklaşıp, deniz kenarında keyifli bir gün geçirmek isteyenler için Anadolu Kavağı, popüler bir hafta sonu kaçamağı sunar. Aynı zamanda, buraya yakın konumda bulunan Poyrazköy de doğayla iç içe vakit geçirmek isteyenler için ideal bir noktadır.
Anadolu Kavağı’nın en yüksek noktasında yer alan Yoros Kalesi, Boğaz’ın girişini kontrol etmek amacıyla Doğu Roma İmparatorluğu tarafından inşa edilmiştir. Ceneviz Kalesi olarak da bilinen bu tarihi yapı, büyüleyici Boğaz manzarasıyla ziyaretçilere eşsiz bir deneyim sunar. Eğer Boğaz manzarası eşliğinde bir kahvaltı yapmak isterseniz, kalede hizmet veren bir kafe de mevcuttur. Anadolu Kavağı, doğayla baş başa huzurlu bir gün geçirmek isteyenler için mükemmel bir destinasyondur.
Anadolu Hisarı
Anadolu Hisarı, İstanbul Boğazı’nın Asya yakasında, Rumeli Hisarı’nın tam karşısında yer alan tarihi bir yapıdır. Yıldırım Beyazıt tarafından 1395 yılında yaptırılan bu hisar, o dönemde Cenevizliler ve Bizanslıların Karadeniz’de kurdukları kolonilere Boğaz’dan geçişlerini kontrol altına almak amacıyla inşa edilmiştir. Boğaz, bu koloniler için hayati öneme sahipti ve Yıldırım Beyazıt, Boğaz’dan geçen yabancı gemileri denetlemek için Anadolu Hisarı’nı inşa ettirmiştir.
Yaklaşık 7000 metrekarelik bir alan üzerine kurulu olan hisar, Rumeli Hisarı’nın yapılmasından sonra Osmanlı Devleti için stratejik önemini yitirmiştir. Zamanla çevresinde yerleşim başlamış ve bugünkü Anadoluhisarı semti oluşmuştur. Günümüzde de semt, Göksu Deresi manzarası ve etrafındaki kafeleriyle huzurlu bir ortam sunar. Anadolu Hisarı’nı ziyaret edip, bu tarihi yapının atmosferini soluyabilir ve yakınlardaki kafelerde Boğaz’ın eşsiz manzarası eşliğinde keyifli vakit geçirebilirsiniz.
Kuzguncuk
Kuzguncuk, İstanbul’un Boğaz kıyısında yer alan tarihi ve samimi bir semt olarak, özellikle Ekmek Teknesi ve Perihan Abla dizilerine ev sahipliği yapmış olmasıyla birçok kişi için özel bir anlam taşır. Güneşli olmasa bile, Kuzguncuk’un rengarenk evleri, sıcak atmosferiyle ziyaretçilerini büyüler. Ancak Kuzguncuk sadece bu dizilerin çekim mekanlarıyla değil, aynı zamanda tarihi yapılarıyla da dikkat çeker. Gezerken Cemil Molla Köşkü, Marko Paşa Köşkü ve Fethi Paşa Yalısı gibi önemli yapılarla karşılaşabilirsiniz.
Arnavut kaldırımlı sokaklarında dolaşırken, yerel kafelerde kahvaltı yapabilir, Türk kahvesi eşliğinde semtin keyfini çıkarabilirsiniz. Ayrıca, semtin köklü restoranlarından biri olan ve üç kuşaktır hizmet veren İsmet Baba’da güzel bir yemek yiyerek günü taçlandırabilirsiniz. Kuzguncuk, tarihi dokusu, renkli evleri ve sıcak atmosferiyle İstanbul’da huzurlu bir gün geçirmek isteyenler için ideal bir noktadır.
Üsküdar
Üsküdar, İstanbul’un hem tarihi hem de doğal güzellikleriyle öne çıkan ilçelerinden biridir. Şehrin sembollerinden biri olan Kız Kulesi’nin yanı sıra, Üsküdar’da birçok tarihi cami, koru ve çeşme bulunmaktadır. Mihrimah Sultan Camii, Şemsi Paşa Camii, Abdülmecid Efendi Köşkü ve Fethi Paşa Korusu, Üsküdar’da mutlaka görmeniz gereken yerler arasındadır.
Ayrıca, Üsküdar’ın konumu Boğaz’ın keyfini çıkarmanız için mükemmel bir noktadadır. Beşiktaş, Karaköy ve Beykoz gibi semtlere vapur yolculuğu yaparak kolayca ulaşabilirsiniz. Üsküdar’ın huzur verici atmosferi, tarihi dokusu ve eşsiz gün batımı manzaralarıyla İstanbul’daki en unutulmaz duraklardan biri olacağından emin olabilirsiniz.
Fişekhane
Fişekhane, yüzyıllık tarihi geçmişiyle İstanbul’un son dönemlerde en popüler yeme-içme, eğlence ve alışveriş noktalarından biri haline gelmiştir. Denizin hemen yanında yer alması, tarihi dokusunu modern yaşamla harmanlaması ve sunduğu zengin hizmet çeşitliliğiyle dikkat çeker. İstanbul geziniz sırasında mutlaka listeye eklemeniz gereken bu mekan, hem geçmişin izlerini hem de günümüzün dinamik yaşamını bir arada sunar.
Fişekhane’de konser, tiyatro ve açık hava sineması gibi etkinlikler düzenlenir. Web sitesine göz atarak ilginizi çeken bir etkinlik için bilet almanızı kesinlikle öneririz. Hem kültürel aktiviteler hem de keyifli bir gastronomi deneyimi sunan Fişekhane, İstanbul’un en özgün destinasyonlarından biridir.
Dini Yapılar
Ayasofya Camii
Ayasofya, İstanbul’un en ikonik ve tarihi yapılarından biri olarak, gezilecek yerler listenizde ilk sırada yer almayı hak eden bir yapı. Doğu Roma İmparatoru I. Konstantin tarafından 360 yılında inşa ettirilen bu yapı, dünyanın en eski katedrallerinden biri olarak kabul edilir. İlk dönemlerde “Megale Ekklesia” adıyla anılan Ayasofya, günümüzdeki görkemli halini İmparator Justinianos’un görevlendirdiği iki mimar, Trallesli Anthemios ve Miletoslu İsidoros’un çalışmaları sonucunda almıştır.
İki mimarın 5 yıl 10 ayda tamamladığı bu yapı, o dönemin diğer yapılarına kıyasla dünyanın en kısa sürede inşa edilen katedrali olarak tarihe geçmiştir. 5. yüzyılda “Hagia Sophia” adını alan yapı, 1453 yılında İstanbul’un fethine kadar bu ismi taşımıştır. 1935 yılında müzeye dönüştürülen Ayasofya, 2020 yılında yeniden cami olarak hizmet vermeye başlamıştır. Hem mimarisi hem de tarihi ile büyüleyici bir yapıya sahip olan Ayasofya, İstanbul’un en önemli duraklarından biridir.
Sultanahmet Camii
Sultanahmet Camii, İstanbul’un en ünlü camilerinden biri olarak hem yerli hem de yabancı turistler arasında büyük bir üne sahiptir. Yabancı turistler tarafından “Blue Mosque” yani Mavi Camii olarak anılmasının sebebi, caminin iç mekanının 21.043 adet İznik çinisi ile kaplanmış olması ve bu çinilerin camiye masmavi bir görünüm kazandırmasıdır.
17. yüzyılda Sultan I. Ahmet’in emriyle, Mimar Sinan’ın öğrencilerinden olan Sedefkar Mehmet Ağa tarafından inşa edilen cami, Ayasofya’nın tam karşısında yer alır. Sultanahmet Camii’nin 16 şerefesi bulunmaktadır ve bu 16 şerefe, Sultan I. Ahmet’in Osmanlı İmparatorluğu’nun 16. padişahı olmasını simgeler. 43 metre yüksekliğindeki kubbesi, 23,5 metre çapıyla da dikkat çeker. Mimari estetiği ve tarihi önemiyle Sultanahmet Camii, İstanbul’un en etkileyici yapılarından biridir.
Süleymaniye Camii ve Külliyesi
Mimar Sinan’ın kalfalık dönemi eseri olan Süleymaniye Camii, İstanbul’un en hayranlık uyandıran yapılarından biridir. Beyazıt ilçesinde bulunan bu muazzam cami, Osmanlı’nın dünyaca ünlü padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle 1551-1557 yılları arasında inşa edilmiştir. Her detayı titizlikle düşünülmüş ve dikkatle hesaplanmış olan Süleymaniye Camii, mimari zarafeti ve tarihi önemiyle İstanbul’da mutlaka görülmesi gereken yerler arasındadır.
Süleymaniye Camii’nin konumlandığı Süleymaniye Külliyesi ise oldukça geniş bir alana yayılır. Bu külliyede medreseler, hazire, hastane, kütüphane, hamam, sıbyan mektebi gibi birçok önemli yapı bulunur. Ayrıca, külliye içinde Mimar Sinan, Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan’ın türbeleri de yer alır. Süleymaniye Camii ve Külliyesi, İstanbul’un tarihi ve kültürel mirasının en önemli parçalarından biridir ve ziyaretçilere derin bir tarihi yolculuk sunar.
Ortaköy Camii
Gün batımında Boğaz Köprüsü ve Ortaköy Camii’ni bir arada gördüğünüz o meşhur fotoğrafların başrolündeki bu yapının aslında gerçek adı Büyük Mecidiye Camii’dir. Boğazın kenarında, köprünün hemen ayağında yer aldığı için halk arasında Ortaköy Camii olarak bilinir, ancak Sultan Abdülmecit’in emriyle 1853 yılında inşa edilen bu caminin resmi adı farklıdır. Mimar Nigoğos Balyan ve Garabet Amira tarafından Neo Barok tarzda tasarlanan cami, hem dış mimarisiyle hem de iç tasarımıyla etkileyici bir yapıdır.
Büyük pencereleri sayesinde gün ışığını bolca alan Ortaköy Camii, İstanbul Boğazı’na nazır konumuyla da eşsiz bir manzara sunar. Restorasyon çalışmalarının ardından yeniden ibadete açılan bu zarif yapı, Boğaz kıyısına gelen herkesin mutlaka görmesi ve fotoğraflaması gereken bir noktadır. Hem tarihi hem de mimari açıdan İstanbul’un en ikonik yapılarından biri olan Ortaköy Camii, İstanbul’da kaçırılmaması gereken yerlerden biridir.
Fatih Camii
Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethettikten sonra, şehre kendi adını taşıyan bir cami inşa edilmesini istemiştir. Mimar Yusuf Sinan tarafından tasarlanan Fatih Camii, İstanbul’un 7 tepesinden dördüncüsünde yer alır ve Osmanlı sultanının İstanbul’da yaptırdığı ilk cami olma özelliğine sahiptir. Fatih Camii, aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu’nun İstanbul’daki hâkimiyetini simgeleyen önemli bir yapı olarak kabul edilir.
Fatih Camii Külliyesi, medrese, darüşşifa, kervansaray ve hamam gibi birçok yapıyı bünyesinde barındırır. Ancak cami, tarih boyunca geçirdiği depremler ve yangınlar nedeniyle ilk inşa edildiği haliyle günümüze ulaşamamış, yeniden inşa edilmiştir. Fatih Camii’nin bir diğer dikkat çekici özelliği ise, Türkiye tarihinde ilk Türkçe ezanın 30 Ocak 1932 tarihinde burada okunmuş olmasıdır. Hem tarihi hem de mimari açıdan önemli bir yapıya sahip olan Fatih Camii, İstanbul’un en önemli simgelerinden biridir.
Yeni Camii
Eminönü, İstanbul’un en önemli tarihi bölgelerinden biri olup, birçok gezilecek yere ev sahipliği yapar. Bu yerlerden biri de İstanbul’un simgelerinden biri haline gelen Yeni Camii’dir. III. Murat’ın eşi Safiye Sultan’ın emriyle 1597’de inşasına başlanan cami, çeşitli nedenlerle tamamlanamamış ve ancak 1665 yılında IV. Mehmet’in annesi Turhan Sultan tarafından bitirilmiştir. Sultanahmet ve Süleymaniye Camii’lerinden sonra tamamlandığı için “Yeni Camii” adı verilmiştir, ancak Valide Sultan Camii olarak da bilinir.
Caminin bulunduğu bölge, İstanbul’un hem tarihi hem de sosyal yaşamının merkezi olan Eminönü’nde yer alır. Yeni Camii’nin etrafındaki güvercinler de adeta bir simge haline gelmiştir ve o kadar yoğundur ki bazen yürümek bile zorlaşır. Bu camiyi ziyaret etmek, sadece tarihi bir yapıyı görmek değil, aynı zamanda İstanbul’un yaşayan dokusunu hissetmek anlamına gelir.
Eyüp Sultan Camii
Eyüp Sultan Camii, İstanbul’un en çok ziyaret edilen camilerinden biri olup, Haliç kıyısında yer alır. Caminin bulunduğu yerin, Hz. Muhammed’in önemli sahabelerinden Ebu Eyyub el-Ensari’nin, İstanbul’un 7. yüzyıldaki kuşatması sırasında şehit düştüğü nokta olduğuna inanılmaktadır. Bu değerli kişilik anısına, Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’un fethinden 5 yıl sonra burada bir cami inşa edilmesini emretmiştir.
Eyüp Sultan Camii, Osmanlı padişahlarının kılıç kuşanma merasimleri için tercih ettikleri bir yer haline gelmiştir. Eyüp Sultan Camii ve bitişiğindeki Eyüp Sultan Türbesi, özellikle yerli turistler için büyük manevi öneme sahiptir ve her yıl binlerce kişi burada dua etmek için gelir. Öyle ki, caminin bahçesindeki ağaçların bile duaların kabul olduğuna dair halk arasında bir inanış vardır.
Ramazan ayı, dini bayramlar ve kandil günlerinde türbeyi ziyaret edenler, adak adar ve dua ederler. Caminin avlusu ve içerisindeki kısmet çeşmeleri de oldukça popülerdir. Eyüp Sultan Camii, hem tarihi hem de dini önemiyle İstanbul’da mutlaka görülmesi gereken yerlerden biridir.
Çinili Camii
I. Ahmet’in eşi Mahpeyker Kösem Sultan tarafından 1640 yılında inşa ettirilen Çinili Camii, hem mimari zarafeti hem de tarihi önemiyle dikkat çeker. Caminin adı, bu nedenle Orta Valide Camii veya Mahpeyker Kösem Valide Sultan Camii olarak da anılır. Ancak “Çinili Camii” ismi, caminin iç mekanında, ön cephesinde ve minberinde kullanılan muhteşem İznik çinilerinden gelir.
Cami, farklı renklerdeki bu çinilerle adeta bir sanat eseri gibi dekore edilmiştir. Ayrıca, caminin içerisinde bir medrese, şadırvan ve hamam da bulunur. Çinili Camii, sadece ibadet etmek için değil, aynı zamanda Osmanlı dönemine ait estetik ve kültürel bir mirası keşfetmek için de önemli bir yapıdır.
Mihrimah Sultan Cami
Mimar Sinan tarafından 1546-1548 yılları arasında inşa edilen Mihrimah Sultan Camii, Üsküdar’da yer almakta ve Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan adına yapılmıştır. Hem Mihrimah Sultan’ın anısını yaşatmak hem de İslam kültürünün önemli bir parçası olmak üzere inşa edilen bu cami, Mimar Sinan’ın klasik Osmanlı mimarisini en güzel yansıttığı eserlerden biri olarak kabul edilir.
Mihrimah Sultan Camii’ni diğer camilerden ayıran en belirgin özelliklerden biri, dört minaresinin bulunmasıdır. Camii, kubbe altında geniş bir ana mekân ve yanlarda revakları içeren bir plana sahiptir. İç mekân ise zarif süslemelerle dekore edilmiştir ve özellikle caminin büyük kubbesi oldukça etkileyicidir. Döneminin en büyük kubbesine sahip olan Mihrimah Sultan Camii, Osmanlı İmparatorluğu’nun mimari ve kültürel mirasının önemli parçalarından biridir. İstanbul’da görülmesi gereken en önemli tarihi yapılar arasında yer alır.
Kariye Camii
Kariye Camii, İstanbul’un en önemli tarihi yapılarından biridir ve kökeni 6. yüzyıla, Bizans İmparatorluğu dönemine dayanır. Chora Kilisesi olarak bilinen bu yapı, 1511 yılında Osmanlı döneminde camiye dönüştürülmüştür. 1948’den 2020 yılına kadar müze olarak hizmet veren Kariye Camii, 2020 yılında tekrar cami statüsüne alınmıştır.
Kariye Camii’yi ziyaret ettiğinizde, Bizans dönemine ait etkileyici fresk ve mozaiklerle karşılaşabilirsiniz. Bu mozaikler ve freskler, Bizans sanatının en güzel örneklerinden biridir. Namaz vakitlerinde bu eserler, otomatik bir perdeleme sistemiyle kapatılarak korunur ve sonrasında tekrar ziyaretçilere açılır. Hem tarihi hem de sanatsal açıdan zengin bir deneyim sunan Kariye Camii, İstanbul’un görülmeye değer önemli yapılarından biridir.
Parklar ve Doğal Alanlar
Emirgan Korusu
Emirgan Korusu, İstanbul’un en güzel yeşil alanlarından biri olup, özellikle lale mevsiminde ziyaretçi akınına uğrar. Her yıl bahar aylarında koru, rengarenk lalelerle donatılarak adeta bir çiçek cennetine dönüşür. İstanbul denilince akla ilk gelen simgelerden biri olan laleler, Emirgan Korusu’nu bahar aylarında tam anlamıyla büyülü bir mekana çevirir.
Koruda yer alan Sarı Köşk, Pembe Köşk ve Beyaz Köşk gibi tarihi yapıları gezebilir, bu köşklerde keyifli bir kahvaltı yapabilirsiniz. Ayrıca, Taksim, Mecidiyeköy veya Zincirlikuyu gibi merkezlerden kalkan otobüslerle direkt olarak Emirgan Korusu’na kolayca ulaşabilirsiniz. İstanbul’un en renkli ve huzurlu noktalarından biri olan Emirgan Korusu, hem doğayla baş başa kalmak hem de şehrin koşturmacasından bir anlık kaçış için mükemmel bir yerdir.
Gözdağı Korusu
Gözdağı Korusu, deniz seviyesinden 206 metre yükseklikte yer alarak, İstanbul’un en güzel manzaralarından birini sunan noktalarından biridir. Pendik ilçesinde bulunan bu korudan, Yalova ve Adalar’ın panoramik manzarasını izleyebilirsiniz. Gözdağı Korusu, doğal güzellikleri ve huzurlu atmosferiyle manzara izlemek ve dinlenmek isteyenler için ideal bir destinasyondur.
Belediye tarafından işletilen bir tesisin de bulunduğu koruya giriş ücretsizdir. Burada dilerseniz piknik alanlarında piknik yapabilir, dilerseniz tesiste yemek yiyip, çay veya kahve eşliğinde manzaranın tadını çıkarabilirsiniz. Hem yerli halk hem de turistler tarafından sıklıkla tercih edilen Gözdağı Korusu, İstanbul’da keyifli ve sakin bir gün geçirmek isteyenler için harika bir seçenektir.
Çubuklu Korusu
Çubuklu Korusu, İstanbul’un Boğaziçi kıyılarında, tarih ve doğanın iç içe geçtiği büyüleyici bir yerdir. Bu koru, Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa tarafından 1907 yılında yaptırılan Hidiv Kasrı’nın çevresini kapsar. Yıllar içinde İstanbul Belediyesi tarafından satın alınan bu alan, hem Hidiv Korusu hem de Çubuklu Korusu olarak anılır.
Koru, ziyaretçilere şehrin gürültüsünden uzak, doğayla baş başa kalabilecekleri bir kaçış sunar. Burada belediyeye ait bir sosyal tesis işletilmekte olup, bu tesiste yemek yeme imkanı bulabilirsiniz. Ayrıca, korunun içerisinde dolaşarak doğanın tadını çıkarabilir veya piknik alanlarından birinde piknik yapabilirsiniz.
Çubuklu Korusu, rakımı oldukça yüksek bir bölgede yer alır. Eğer yükseklik farkıyla ilgili herhangi bir sağlık sorununuz varsa, ziyaretiniz sırasında bu durumu göz önünde bulundurmanız önemlidir. Doğal güzellikleri ve tarihi atmosferi ile Çubuklu Korusu, İstanbul’da doğa ile iç içe vakit geçirmek isteyenler için ideal bir destinasyondur.
Beykoz Korusu
Beykoz Korusu, İstanbul’un Anadolu Yakası’nda, Boğaz’ın nefes kesen manzarasına sahip doğal bir cennettir. Bu koru, özellikle hafta sonları şehir yaşamının yoğunluğundan kaçıp doğayla iç içe vakit geçirmek isteyenler için popüler bir buluşma noktasıdır. Spor yapmak, yürüyüşlerde bulunmak için geniş alanlar sunan Beykoz Korusu, aynı zamanda çocuk parkları, restoranlar ve kır kahveleri ile de ziyaretçilerine çeşitli aktiviteler ve dinlenme fırsatları sağlar.
İstanbul’un yeşil alanları içinde özel bir yere sahip olan Beykoz Korusu, şehir merkezine yakın olmasına rağmen sakin bir atmosfere sahiptir. İster aktif bir gün geçirmek isteyenler için ister sadece manzaraya karşı kahve içip dinlenmek isteyenler için ideal bir lokasyondur. İstanbul ziyaretiniz sırasında, Boğaz’ın bu etkileyici manzarasını görebileceğiniz ve doğanın tadını çıkarabileceğiniz Beykoz Korusu’nu ziyaret etmeyi düşünebilirsiniz.
Mihrabat Korusu
Mihrabat Korusu, İstanbul’un Anadolu Yakası’nda, Boğaz’ın nefes kesen manzarasına sahip olan tarihi bir korudur. Beykoz’da yer alan bu koru, Sultan II. Abdülhamit döneminde Berlin Büyükelçisi Sadullah Paşa’nın, Mısırlı Abbas Halim Paşa’nın kızına hediye etmek üzere inşa ettirdiği bir yapı olarak bilinir. Yıllarca padişahlar ve sultanların misafir edildiği bu koru, İstanbul’un önemli tarihi mekanlarından biri olmuştur.
200 bin metrekarelik geniş bir alana yayılan Mihrabat Korusu, Boğaz’ın muhteşem manzarasına, özellikle Ortaköy, Rumeli Hisarı ve İstinye Koyu’na nazır bir konuma sahiptir. Koru, tarih boyunca birçok önemli olaya ev sahipliği yapmış ve Nevşehirli İbrahim Paşa’nın emriyle inşa edildiği düşünülen Mihrabat Kasrı’nın da burada bulunduğu bilinir. Ne yazık ki, bu kasır yeniçeri isyanları sırasında çıkan yangında harap olmuş ve günümüze ulaşamamıştır. Bugün ise, Mihrabat Korusu, ziyaretçilerine hem doğayla iç içe bir atmosferde dinlenme hem de İstanbul’un Boğaz’a hakim büyüleyici manzaralarını izleme fırsatı sunuyor.
Müzeler
Topkapı Sarayı Müzesi
Tarihi Yarımada’da, Marmara Denizi manzarasıyla göz kamaştıran Topkapı Sarayı, İstanbul’da mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerlerin başında gelir. İstanbul’un fethinden sonra inşa edilen saray, 400 yıl boyunca Osmanlı İmparatorluğu’nun idare merkezi olarak kullanılmıştır. Fatih Sultan Mehmet’in emriyle inşa edilen bu yapı, 3 Nisan 1924’te Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk müzesi olarak kapılarını açmıştır. Topkapı Sarayı, 300.000 metrekarelik devasa bir alana yayılmakta ve yaklaşık 300.000 arşiv belgesine ev sahipliği yaparak, dünyanın en büyük saray müzelerinden biri olarak kabul edilmektedir.
Ziyaretiniz sırasında sarayın en dikkat çekici bölümlerinden olan Harem, Hırka-ı Saadet Dairesi, Has Oda, Babü’s Saade Kapısı ve Köşkler Bahçesi’ni keşfedebilirsiniz. Ayrıca, Osmanlı padişahlarının portrelerine, kıyafetlerine ve silahlarına ev sahipliği yapan İstanbul Kitaplığı da ziyaret edilecek önemli alanlar arasında yer alıyor. Topkapı Sarayı, hem Osmanlı İmparatorluğu’nun ihtişamını hem de Türk tarihinin önemli izlerini taşıyan etkileyici bir müze deneyimi sunar.
Aya İrini Müzesi
Aya İrini Kilisesi, Bizans İmparatorluğu’nun İstanbul’da inşa ettiği ilk kilise olarak özel bir yere sahiptir. Topkapı Sarayı’nın dış avlusunda yer alan bu Rum Doğu Ortodoks kilisesi, İstanbul’un fethinden sonra camiye çevrilmeden kalan nadir Bizans yapılarından biridir. 19. yüzyılda müze haline getirilmiş ve Müze-i Hümayun, yani İmparatorluk Müzesi adıyla Osmanlı İmparatorluğu’nda açılan ilk müze olma özelliğine sahip olmuştur.
Daha sonraları Askeri Müze olarak kullanılan Aya İrini, 1973 yılından itibaren İstanbul Kültür Sanat Vakfı bünyesinde etkinliklere ev sahipliği yapmaktadır. Bu tarihi mekân, görkemli mimarisi ve zengin geçmişi ile hem tarih meraklıları hem de kültür-sanat etkinliklerine ilgi duyanlar için İstanbul’da mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerlerden biridir.
Türk ve İslam Eserleri Müzesi
Türk ve İslam Eserleri Müzesi, İstanbul’un en önemli tarihi bölgelerinden biri olan Sultanahmet Meydanı’nda yer alır ve Türk İslam sanatının en değerli eserlerini bir arada görebileceğiniz ilk müze olma özelliğine sahiptir. Müze, Kanuni Sultan Süleyman’ın damadı Pargalı Damat İbrahim Paşa tarafından yaptırılan bir sarayda kurulmuştur. İbrahim Paşa’nın yaşadığı dönemde “At Meydanı Sarayı” olarak anılan bu yapı, İbrahim Paşa’nın ölümünden sonra “İbrahim Paşa Sarayı” adını almıştır. 1983 yılında saray, müze olarak halka açılmıştır.
Müze, Türk İslam sanatına dair birçok önemli esere ev sahipliği yapar ve tarihi dokusuyla ziyaretçilere hem görsel hem de kültürel bir zenginlik sunar. İstanbul’da gezilecek yerler listenize mutlaka eklemeniz gereken bu müze, Osmanlı mimarisi ve sanatı hakkında derinlemesine bilgi edinmek isteyenler için mükemmel bir duraktır.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri
İstanbul Arkeoloji Müzeleri, dünyanın en önemli arkeoloji koleksiyonlarına ev sahipliği yapan, üç ayrı müzeden oluşan ve İstanbul’un zengin tarihini anlamak için mutlaka görülmesi gereken bir komplekstir. Osman Hamdi Bey’in öncülüğünde kurulan bu müzeler, İstanbul’un bugünkü kültürel varlığının temellerini atan isimlerden biri olarak büyük bir öneme sahiptir. İşte ziyaret edebileceğiniz üç müze:
- Arkeoloji Müzesi: 1891 yılında kurulan bu müze, Mısır, Mezopotamya, Anadolu ve Ege bölgelerine ait çeşitli dönemlere ait eserler sergiler. Heykeller, seramikler, mozaikler ve yazılı belgeler gibi geniş bir yelpazede eserler bulunur. Burada görmeniz gereken en önemli eserler arasında İskender Lahdi ve Ağlayan Kadınlar Lahdi yer alır.
- Eski Şark Eserleri Müzesi: 1883 yılında kurulan bu müze, Osmanlı İmparatorluğu’nun doğu bölgelerinden getirilen eserleri sergiler. Orta Asya’dan Anadolu’ya kadar geniş bir coğrafyadan gelen el yazmaları, minyatürler, metal işçilikleri ve taş oymaları gibi eserler müzenin zengin koleksiyonunu oluşturur.
- Çinili Köşk: 1472 yılında inşa edilen ve daha sonra Sultan III. Ahmed tarafından satın alınan bu köşk, Selçuklu, Osmanlı ve İslam dönemi seramik koleksiyonlarına ev sahipliği yapar. Köşk, restore edilerek müze koleksiyonlarının bir parçası haline getirilmiştir.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri, ziyaretçilere tarihin farklı dönemlerini ve kültürlerini keşfetme fırsatı sunar ve İstanbul gezinizde mutlaka ziyaret etmeniz gereken yerlerden biridir.
İstanbul Oyuncak Müzesi
İstanbul Oyuncak Müzesi, çocuklarla birlikte gezilecek en keyifli adreslerden biri olup, 2005 yılında ünlü şair ve yazar Sunay Akın tarafından kurulmuştur. Müzeyi özel kılan unsurlar arasında, sergilenen oyuncakların 300 yıldan fazla bir geçmişe sahip olması ve farklı dönemlere ait 4000’den fazla oyuncak bulunması yer alır. Müzenin bulunduğu tarihi bina da, bu eşsiz koleksiyona ayrı bir atmosfer katar.
İstanbul Oyuncak Müzesi, 2012 yılında Avrupa Oyuncak ve Çocuk Müzeleri buluşmasına ev sahipliği yaparak İstanbul’un “oyuncak müzeleri başkenti” unvanını kazanmasına da vesile olmuştur. Bu müze, sadece İstanbul’a değil, Antalya ve Gaziantep gibi şehirlerimize de oyuncak müzeleri kurulmasına öncülük ederek ülkemizin kültürel gelişimine önemli bir katkı sağlamıştır. Hem çocuklar hem de nostalji seven yetişkinler için büyüleyici bir deneyim sunan bu müze, İstanbul’un en ilginç ve eğlenceli duraklarından biridir.
Pera Müzesi
Pera Müzesi, 1893 yılında inşa edilen tarihi Bristol Oteli’nin binasında yer alır ve İstanbul’da en çok ziyaret edilen müzelerden biridir. Suna ve İnan Kıraç Vakfı tarafından restore edilip müze haline getirilmesi için Mimar Sinan Genim görevlendirilmiş ve 2005 yılında bu tarihi bina Pera Müzesi olarak kapılarını açmıştır.
Müzenin kendi koleksiyonları arasında “Oryantalist Resim”, “Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri” ve “Kütahya Çini ve Seramikleri” gibi önemli eserler bulunur. Bunun yanı sıra, Pera Müzesi, dünyanın en prestijli müzeleriyle iş birliği yaparak çeşitli sergilere ev sahipliği yapar ve bu sergiler büyük ilgi çeker. Pera Müzesi, sadece bir müze olarak değil, aynı zamanda kültür merkezi olarak da İstanbul’un sanat ve kültür hayatında önemli bir rol oynar.
Sakıp Sabancı Müzesi
akıp Sabancı Müzesi, Boğaz’ın kıyısında yer alan ve Hacı Ömer Sabancı’nın Hidiv ailesinden satın aldığı Atlı Köşk’te bulunur. Köşk, adını bahçesindeki ünlü at heykelinden almıştır ve Sabancı ailesi burada uzun yıllar boyunca geniş bir sanat koleksiyonuna ev sahipliği yapmıştır. Özellikle Sakıp Sabancı’nın kendi hat ve resimlerinden oluşan özel koleksiyon, büyük ilgi görmüştür.
1998 yılında, Sabancı ailesi bu değerli köşkü Sabancı Üniversitesi’ne bağışlayarak bir müzeye dönüştürülmesini istemiştir. Sakıp Sabancı Müzesi’nde, onun özel koleksiyonuna ait hat sanatları, resimler, mobilyalar ve dekoratif objeler sergilenir. Ayrıca Abidin Dino’nun eserlerine de yer veren müze, dönemsel olarak farklı sanatçıların eserlerine ev sahipliği yapar. İstanbul’da sanat ve kültürle ilgilenenler için mutlaka ziyaret edilmesi gereken önemli bir mekandır.
Rahmi M. Koç Müzesi
Rahmi M. Koç Müzesi, İstanbul’un Hasköy semtinde yer almakta olup, Türkiye’de sanayi, ulaşım, iletişim ve mühendislik tarihine adanmış ilk büyük müzedir. 1994 yılında Rahmi Koç’un desteğiyle 27 bin metrekarelik bir alanda açılan müze, üç ana bölümden oluşur: Açık Hava Sergileme Alanı, Tarihi Hasköy Tersanesi ve Mustafa V. Koç Binası.
Müzede klasik otomobiller, makineler, bilimsel aletler ve ulaşım araçları gibi geniş bir koleksiyon sergilenmektedir. Özellikle klasik araç meraklıları için büyük bir çekim merkezi olan müze, sanayi ve mühendislik tarihine dair zengin içeriğiyle her yaştan ziyaretçiye hitap eder. Eğer Ankara veya Cunda’daki Rahmi Koç müzelerini gezdiyseniz, İstanbul’daki bu müze, çok daha geniş ve kapsamlı bir deneyim sunar.
Panorama 1453 Tarih Müzesi
Panorama 1453 Tarih Müzesi, İstanbul’un fethini tüm gerçekliğiyle deneyimlemek isteyenler için eşsiz bir mekandır. İstanbul’un fethini simgeleyen bu müze, 2009 yılında Topkapı’da açılmış olup, Fetih Müzesi olarak da bilinir. Türkiye’nin ilk panoramik müzesi olan Panorama 1453, İstanbul’un Fethi’ni top sesleri, Mehter Takımı marşları ve at kişnemeleriyle canlandırarak ziyaretçilere unutulmaz bir deneyim sunar.
Müzenin en dikkat çekici unsuru, 38 metre yarıçapında bir yarımküre üzerine çizilmiş devasa bir panoramik resimdir. Bu üç boyutlu eser, tekbir sesleri ve ses efektleri ile birleşerek ziyaretçileri adeta fetih anının ortasına taşır. İstanbul’da mutlaka görülmesi gereken müzelerden biri olan Panorama 1453, tarihe ilgi duyan herkes için büyüleyici bir deneyim sunar.
Deniz Müzesi
Deniz Müzesi, Türkiye’nin denizcilik tarihini en geniş kapsamda yansıtan ve 20.000’den fazla eseriyle öne çıkan en büyük denizcilik müzesidir. Bu eşsiz koleksiyon, Mustafa Kemal Atatürk’e ait kişisel eşyalar, Osmanlı dönemine ait tarihi kayıklar ve çeşitli askeri eserler gibi değerli parçalar içerir. Dünyada benzeri az görülen bu koleksiyon, Türkiye’nin denizcilik geçmişine dair önemli bir arşiv sunar.
Toplam 1500 metrekarelik bir alana yayılan Deniz Müzesi’nde 4 büyük salon ve 17 sergileme alanı bulunur. Bu geniş mekân, ziyaretçilere denizcilik tarihini daha yakından tanıma ve özel eserleri inceleme fırsatı sunar. Denizcilik tarihine ilgi duyanlar için mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir müzedir.
Madame Tussauds Müzesi
Dünyanın en popüler müzelerinden biri olan Madame Tussauds Müzesi, İstanbul’da İstiklal Caddesi üzerinde, Beyoğlu’nun kalbinde yer alan Grand Pera’da ziyaretçilerini ağırlıyor. Müze, ünlülerin balmumu heykelleriyle dikkat çeker ve burada Mustafa Kemal Atatürk, Sabiha Gökçen, Albert Einstein, Madonna, Muhammed Ali, Rafael Nadal, Marilyn Monroe, Johnny Depp, Beren Saat, Lionel Messi, Murat Boz ve Müslüm Gürses gibi dünya çapında ve Türkiye’den birçok ünlü ismin heykelleri sergilenmektedir.
Madame Tussauds İstanbul, hem yerli hem de yabancı turistler için keyifli bir deneyim sunar ve ünlülerin gerçek boyutlu heykelleriyle fotoğraf çektirmek için ideal bir yerdir.
İstanbul Modern Sanat Müzesi
2004 yılında Karaköy’de kurulan İstanbul Modern Sanat Müzesi, Türkiye’nin çağdaş sanat eserlerini sergileyen en önemli müzelerinden biri olarak kabul edilir. Türk ve yabancı sanatçıların modern ve çağdaş sanat eserlerini sanatseverlerle buluşturan müze, hem yerli hem de yabancı ziyaretçiler için önemli bir kültürel merkez haline gelmiştir. Müze, geçici sergilerin yanı sıra, kalıcı koleksiyonlarını da sergiler ve resim, heykel, fotoğraf gibi farklı sanat dallarına ev sahipliği yapar.
İstanbul Modern, sadece sanat sergileriyle değil, aynı zamanda atölye çalışmaları, konferanslar ve çeşitli etkinliklerle de sanat dünyasına katkıda bulunur. Ziyaret etmeyi planlıyorsanız, müzenin güncel sergileri ve etkinlikleri hakkında daha fazla bilgi almak için müzenin resmi internet sitesini ziyaret etmenizi öneririz.
Taksim Cumhuriyet Müzesi
1732-1733 yılları arasında su deposu olarak inşa edilen Taksim Mâksemi, Cumhuriyet’in 100. yılında Taksim Cumhuriyet Müzesi olarak ziyarete açılmıştır. Taksim’in simge yapılarından biri olan bu müze, göz alıcı eserler ve ilgi çekici sergilerle dikkat çeker. Toplumsal tarih müzesi olarak tasarlanan Taksim Cumhuriyet Müzesi, Cumhuriyet’in değerlerini ve kazanımlarını ziyaretçilere sunan içeriklere ev sahipliği yapar. Müze, süreli ve süresiz sergilerin yanı sıra Atatürk’e ait kişisel eşyalar ve kıymetli belgeler ile Cumhuriyet tarihine dair derin bir keşif sunar.
İBB Kültür AŞ Dijital Deneyim Müzesi
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür AŞ tarafından işletilen Dijital Deneyim Müzesi, ziyaretçilerine geleneksel müzelerden farklı, interaktif bir sanat ve teknoloji harmanı sunuyor. Bu müze, 3D ve 4D gibi ileri teknoloji deneyimlerini kullanarak sanat ve bilimi bir araya getiriyor. Müzede, ziyaretçiler Sanal Gerçeklik Odası, Artırılmış Gerçeklik Odası, Sürükleyici Deneyim Odası gibi çeşitli tematik alanlarda, teknoloji destekli sergiler aracılığıyla sanatla birebir etkileşimde bulunabiliyorlar. Ayrıca, ziyaret sonrası müze bünyesindeki kitapçıdan alışveriş yapabilir veya kafe alanında bir kahve eşliğinde dinlenirken sohbet edebilirsiniz. Bu müze, her yaştan ziyaretçi için benzersiz bir kültürel keşif alanı olarak hizmet vermektedir.
Kiliseler
Aya İrini Kilise
Aya İrini Kilisesi, İstanbul’un tarih sahnesindeki en eski Bizans yapılarından biridir ve günümüzdeki formuna çeşitli tarihi dönemler boyunca ulaşmıştır. İlk olarak Roma İmparatoru Konstantin tarafından 330’larda inşa ettirilen bu kilise, kentin dönüşümüne tanıklık etmiş ve zaman içinde hem dini hem de sosyal bir merkez olarak kullanılmıştır. İlk yapı ahşapken, 532 yılındaki büyük yangında zarar görüp İmparator Justinianos tarafından yeniden yapılmıştır. Aya İrini, sırasıyla yangınlar ve depremlerle zarar görmüş ve her seferinde onarılmıştır.
Osmanlı döneminde, II. Mehmet’in İstanbul’u fethetmesiyle birlikte Aya İrini’nin kullanım amacı değişmiş ve bir süre silah deposu olarak hizmet vermiştir. 19. yüzyılda ise Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk müzesi olarak kullanıma açılmış, antika silahların sergilendiği bir mekan haline gelmiştir. Aya İrini, 1908 yılına kadar Askeri Müze olarak kullanılmış, ardından bir süre boş kaldıktan sonra onarılarak Ayasofya Müzesi Müdürlüğü’ne bağlı bir birim olarak düzenlenmiştir.
Sveti Stefan Kilisesi
İstanbul’da yer alan Sveti Stefan Kilisesi, diğer adıyla Demir Kilise, tarihi ve mimari yapısıyla öne çıkan benzersiz bir yapıdır. 1898 yılında açılan bu kilise, Bulgar Ortodoks cemaati için inşa edilmiş olup, tamamı demirden yapılmış olmasıyla dikkat çeker. Sultan II. Abdülhamid döneminde inşaatına izin verilen kilise, Hovsep Aznavur tarafından tasarlanmış ve Yeni Bizans mimari stilinin yanı sıra Neo-Gotik ve Neo-Barok unsurlarını da barındırmaktadır. Kilisenin içinde, önemli Bulgar dini figürlerinden Parteniy Zografski’nin mezarı da bulunmaktadır. Bu özellikleriyle Sveti Stefan, sadece İstanbul’un değil, dünya mimarlık tarihinde de özel bir yere sahiptir.
- Aziz Antuan Katolik Kilisesi : İstanbul’un en büyük ve en önemli Katolik kilisesi olan Aziz Antuan, Beyoğlu’nda yer alır. 1906 yılında inşa edilen bu kilise, gotik mimarisi ve geniş iç mekanıyla dikkat çeker. Hem dini bir merkez hem de mimari bir başyapıt olarak ziyaretçilerin ilgisini çeker.
- Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi ve Aya Yorgi Kilisesi : Fener semtinde yer alan Rum Ortodoks Patrikhanesi, dünya çapındaki Ortodokslar için önemli bir dini merkezdir. Patrikhane binası içerisinde bulunan Aya Yorgi Kilisesi, 1600’lerden kalma değerli ikonaları ve freskleri ile dikkat çeker. Tarihi ve dini bir öneme sahip olan bu yapı, İstanbul’un çok kültürlü yapısını yansıtır.
- Sent Antuan Katolik Kilisesi : Beyoğlu’nda İstiklal Caddesi üzerinde yer alan Sent Antuan Kilisesi, İstanbul’un en büyük Katolik kilisesidir. Gotik tarzda inşa edilen bu kilise, zengin iç dekorasyonu ve geniş avlusu ile dikkat çeker. Hem yerel halkın hem de turistlerin yoğun ilgi gösterdiği bir ibadet yeri olarak ön plana çıkar.
- Aya Triada Kilisesi : Taksim Meydanı’na yakın bir konumda bulunan Aya Triada Kilisesi, İstanbul’un en büyük Rum Ortodoks kiliselerinden biridir. 19. yüzyılda inşa edilen bu kilise, Bizans mimarisi ile batı tarzını birleştiren özgün bir yapıdır.
- Panayia Rum Ortodoks Kilisesi : Kurtuluş’ta yer alan Panayia Rum Ortodoks Kilisesi, 19. yüzyılın sonlarında inşa edilmiştir. Kilise, İstanbul’un farklı kültürlerin buluşma noktası olduğunu gösteren örneklerden biridir.
- Surp Asdvadzadzin Ermeni Kilisesi : Kumkapı’da yer alan bu kilise, İstanbul’daki Ermeni cemaatine hizmet eden önemli bir dini yapıdır. 1800’lü yıllarda inşa edilen bu kilise, Ermeni mimarisinin güzel bir örneğidir.
- Surp Krikor Lusavoriç Ermeni Kilisesi : Beyoğlu’nda yer alan bu kilise, 1835 yılında inşa edilmiştir. İstanbul’un en eski Ermeni kiliselerinden biri olan Surp Krikor Lusavoriç, şehrin çok kültürlü yapısının bir başka göstergesidir.
- Galata Ermeni Katolik Kilisesi : Karaköy’de yer alan Galata Ermeni Katolik Kilisesi, İstanbul’un az bilinen ama görülmeye değer dini yapılarından biridir. Barok tarzında inşa edilen bu kilise, iç mekandaki süslemeleri ile dikkat çeker.
- Balıklı Rum Ortodoks Manastırı ve Ayazması : Zeytinburnu’nda yer alan bu manastır, Bizans döneminden kalma önemli bir dini merkezdir. Özellikle şifalı olduğuna inanılan ayazması ile ünlüdür. Manastır, İstanbul’un dini tarihini keşfetmek isteyenler için önemli bir duraktır.
- Hagia Triada Rum Ortodoks Kilisesi : Beyoğlu’nda, İstiklal Caddesi’nin sonunda yer alan Hagia Triada Kilisesi, 1880 yılında inşa edilmiştir. Kilise, Bizans ve Batı mimarisinin karışımını yansıtan etkileyici bir yapıdır.
İstanbul, tarih, kültür ve doğanın bir araya geldiği benzersiz bir şehir olarak seyahat severler için sayısız keşif noktası sunar. Ayasofya’dan Dolmabahçe Sarayı’na, Emirgan Korusu’ndan Prens Adaları’na, İstanbul’un her köşesinde farklı bir deneyim sizi bekliyor. Bu rehber ile şehrin zenginliklerini daha yakından tanıyabilir ve unutulmaz bir İstanbul seyahati planlayabilirsiniz.
Bu makalelerde dikkatinizi çekebilir :